top of page
Yazarın fotoğrafıAttila Gursel

Washington D.C.

Bir önceki yazımı okuyanlar bilir, geçtiğimiz Mayıs ayında eşimle üç farklı Amerikan şehrini gezdik. Bunlardan ilki Cuma akşamı gidip Salı öğlene kadar kaldığımız Washington D.C.'ydi. Aslında kaldığımız yer Washington D.C. merkeze 32 km. uzaklıkta olan Fairfax'tı. Fairfax bölgenin en kalabalık şehri. Orman içinde, yeşil bir bölgede bulunan Fairfax'tan D.C.'ye en rahat ulaşım metro.


Cumartesi günü biz de öğleden sonramızı D.C.'ye ayırdık. Artık uzun süredir burada yerleşik olan arkadaşlarımız bize ulaşım ve etrafı gezdirme konusunda hayli yardımcı oldular. Metro ile Viena/Fairfax'tan Metro Center'a gittik. Burada inip biraz yürüyünce Beyaz Saray'ın Lafayette Meydanı tarafına çıktık. Meydan trafiğe kapalı ve hava yağışlı olmasına rağmen turist kaynıyordu.



Buradan Beyaz Saray etrafında bir tur atıp, televizyonlarda sürekli gördüğümüz Beyaz Saray manzarasına ulaştık. Bu kısım aynı zamanda National Mall diye adlandırılan D.C.'nin simgesel yapılarını da barındıran ulusal parkın da yanında.



National Mall aslında Lincoln Anıtı ile başlayıp Amerika Birleşik Devletleri senatosuna ev sahipliği yapan Capitol'de son bulan cetvelle çizilmiş dar, düz bölgeyi temsil eder. Biz Beyaz Saray'a şöyle bir uzaktan baktıktan sonra bu alanın ortasındaki Washington Anıtı'ndan girdik bu bölgeye. Washington Anıtı aslında obelisk görünümlü dev bir yapı. Yapımına 1848 yılında başlanan binanın inşası 1854-1877 yılları arasında fon yetersizliğinden ve iç savaş dolayısıyla duraklamış. 1884 yılında duvar inşaatı bitmiş olsa da iç kısımların tamamlanması 4 sene daha sürmüş. Bina yüksekliği 152 metreden daha uzun bir sütun ve en üstünde de Pyramidion denilen 17 metre yüksekliğinde bir piramitten oluşuyor. Osmanlı sultanı Abdul Mecid de Washington Anıtı'nın inşasına 30.000 dolar bağışta bulunmuş ve bu Washington Anıtı'nın inşasına, tek başına bir kişinin yaptığı en büyük bağış olmuş. Padişahın amacı, Osmanlılar ve Amerikalılar arasında barışa katkı sağlamakmış. Bu bağışın anlatıldığı altın kaplamalı taş levha da 58. metreye yerleştirilmiş ve sergilenmekteymiş.. Osmanlıca levhada, “Gerçek dostluğun devamını desteklemek için Abdul Mecid Han'ın açık ve saf ismi Washington'daki yüce taş üzerine yazılmıştır." denmekteymiş. Mişli anlatıyorum çünkü maalesef anıt 2011 yılındaki depremden sonra belirsiz bir süreyle restorasyona alınmış ve biz oradayken halen kapalıydı. Beklenen 2019'un Ağustos ayında tekrardan ziyarete açılması yönünde ancak kesin bir şey söylemek zor. Anıtın altındaki beton kaidede 50 adet Amerikan bayrağı da anıtı çepeçevre sarıyor.



Bu anıtı arkamıza alıp batı yönünde Lincoln Anıtına doğru ilerleyince o ünlü dikdörtgen Yansıtan Havuzun hemen önünde İkinci Dünya Savaşı anıtına ulaştık. Anıt 56 kolondan ve iki kemerden oluşuyor. Kolonlar o zamanın 48 eyaletinin isimlerini ve D.C. (District of Columbia), Alaska, Hawaii, Filipinler, Puerto Rico, Guam, Amerikan Samoa ve Virgin Adalarını içermekte. Kemerler ise Atlantik ve Pasifik olarak adlandırılmış. Duvarlarda ayrıca ikinci dünya savaşının belli başlı sahneleri resmedilmiş. Havuzun sularının da şelale olarak aktığı Özgürlük Duvarına da toplam 4048 altın yıldız yerleştirilmiş ki bunların her biri bu savaşta ölen 100 Amerikan askerini temsil ediyor.




Biz tam bu anıtı bitirmişken yağmur yağmaya başladı ve biz havuzu boylu boyunca yürüyüp Lincoln Anıtına varana kadar sudan çıkmış ördeğe dönmüştük bile.





Lincoln Anıtı ana baba günüydü. Yağmurun şiddeti yüzünden anıta giren çıkmıyordu. Üstüne üstlük sanırım geleneksel olarak mezun olan gençler de mezuniyet gününde bu anıtı ziyaret ediyorlardı. Lincoln Anıtı gerçekten çok etkileyici bir anıt. Bir de şöyle bir efsanesi var: Ünlü oturan Abraham Lincoln heykelini yapan Daniel Chester French, heykelin ellerini dilsizlerin işaret dilinde A ve L harflerini oluşturacak şekilde yapmış zira Lincoln sağırlar için açılmış Gallaudet Üniversitesine yüksekokul statüsü veren federal yasayı imzalamış bir başkandır.



Yağmurun biraz dinmesiyle Foggy Bottom istasyonundan metroya binip Metro Center istasyonunda tren değiştirip iki gün sonra da New York otobüsüne bineceğimiz Union Station'a vardık. Burası şehirlerarası tren ve otobüslerin buluşma noktası. Mimarisi bir yana hemen dışında yer alan Columbus çeşmesi ve Özgürlük Çanı ile görülmeye değer bir yapı.



Buradan Capitol'e geçtik. 1793 yılında inşaatına başlanan Senato binası 1826 yılında tamamlanmış. Özellikle kubbesiyle Washington'un en görkemli binası. Bu bina aynı zamanda National Mall alanının doğu tarafından ucu. Yani bir uçta Lincoln Anıtı diğer yanda ise Capitol yer alıyor.


Capitol'ü dışarıdan gezip Fairfax'a döndük.


Pazar günü arkadaşlarımız bizi Washingon D.C.'ye çok yakın olan Georgetown bölgesine götürdüler. Potomac nehri kıyısındaki bu kasaba gerçekten iki katlı evleri ve renkli dükkanlarıyla zaman geçirirken keyif alabileceğiniz bir bölge. Ancak Washington ziyaretimizden sağanak yağmur nedeniyle istediğimiz verimi alamayan bizler bu kasabada da sırılsıklam olduk.


Pazartesi günü arkadaşlarımız olmaksızın metroyla direkt olarak Smithsonian durağına gittik. Burası National Mall olarak bilinen alanın Capitol ile Washington Anıtı arasında kalan kısmında kalan ve Smitsonian vakfına ait 11 müze ve galeriden oluşan bir bölge. Müzelerin her biri ücretsiz ancak bir günde dolaşılamayacak kadar büyük. Biz de bu yüzden öncelikle Amerika Milli Tarih Müzesinden başladık. Müze tamamen Amerikanın kısa tarihine odaklanmış bir çeşit etnografya müzesi. İçinde sergilenen birçok şeyin tarihi değeri yok denecek kadar az ve yabancılardan çok Amerikalılara yönelik. Yine de müzecilik açısından oldukça başarılı ve büyük bir müze. Benim ise, bir patent vekili olarak, en çok 1700-1800'lü yıllardan patenti alınmış icatlar ilgimi çekti.



Burayı ziyaretimizi biraz da kısa kesip bize arkadaşlarımızın hararetle tavsiye ettiği Havacılık ve Uzay müzesine doğru yol aldık ancak yağmurun azizliğine uğrayıp yolumuzun üstündeki Smithsonian Kalesine kendimizi attık.



Kale 1855'te tamamlanmış ve halihazırda Smithsonian Ziyaretçi Merkezi olarak da kullanılıyor. Amerikanın Hazine Sandığı diye adlandırdıkları bir sergi salonuna ve Enstitünün kurucusu Smithson'un lahdini de barındırıyor.

Yağmur biraz dinince esas hedefimiz olan Havacılık ve Uzay Müzesine geçtik. Bu müze arkadaşlarımızın tavsiye ettiği kadar güzeldi. Keşke çocuklar da yanımızda olsalardı demedik değil doğrusu. İki kattan oluşan binanın her yerinde uçakların, uzay araçlarının gerçeklerini veya modellerini bulmak, uzay giysilerinden, uzayda yaşantıya kadar, uçaklar nasıl uçardan, ay taşlarına kadar pek çok ayrıntı mevcut.


Bu müze bizi epey yormasına rağmen bir sonraki durağımız Smithsonian Kalesinin arkasındaki bahçenin içinde yer alan Afrika Sanat Müzesi oldu.

Enfes bir deneyimdi. Küçük müze bize çok iyi geldi. Burasını da gezdikten sonra müze gezmelerimizi tamamlayıp bir gün önce ziyaret etmeye fırsat bulamadığımız Thomas Jefferson Anıtına kadar yürüdük.


Burası aslında Potomac Irmağı üzerinde yer alan bir adada. Üçüncü Başkan Jefferson, Lincoln'ün aksine ayakta karşıladı bizi. Ona da saygılarımızı sunduktan sonra Washington D.C. gezimize bir son verip arkadaşlarımızın evine döndük.

Salı günü metro ile daha önce de gittiğimiz Union Stationa gidip 10 otobüsüyle New York'a doğru yola çıktık.

30 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


  • Instagram Sosyal Simge
  • Facebook Sosyal Simge
bottom of page