top of page
Yazarın fotoğrafıAttila Gursel

Yunanistan'da Kamp



Son dönemde kamp yapmak moda oldu. Bazı turizm şirketleri bile bu işin ne kadar rağbet gördüğünü fark edip kamp turları düzenlemeye başladı. Bu işin bu kadar rağbet görmesinde en büyük sebep kamp malzemelerinin, çadır, uyku tulumu, şişme yatak gibi, kaliteli ve ucuza bulunabiliyor olması. Artık kamp yapmak için gerekli ve hatta gereksiz ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Hal böyle olunca kamp yapanların ve kamp alanlarının sayısı da buna paralel olarak arttı. Ancak kamp alanlarının sayısının artması maalesef Türkiye'deki kamp kültürünün aynı ivmeyle artmasına ve işletmelerin bu konuda altyapı yatırımları yapmasına neden olmadı.

Elbette isterseniz çadırınızı alıp gerçekten doğa ile baş başa kalabilir, kafanızı dinleyebilir ve gerçek anlamıyla kamp yapabilirsiniz. Ne var ki biraz önce anlattığım nedenlerden hızlıca artan kampçıların çoğu benim gibi amatör. Birçoğu böyle bir kampa henüz hazır değil, hatta böyle bir doğallığa (!) gelemez. İlkel yaşam da bir yere kadar diye düşünenlerin sayısı gerçek kamp tutkunlarının sayısını birkaç katı sollar. Ankara yakınlarında Kızılcahamam'da gittiğimiz son kamplarda bunları fazlasıyla doğruladık. Kamp sahası inanılmaz kalabalıktı, neredeyse her adıma bir çadır kurulmuştu. Gün boyu yaptığımız uzun doğa yürüyüşleri dışında şehirden uzaklaştığımızı anlayamadık bile. Gece gençlerin eğlencelerinin, ki bunun için onları suçlamıyorum, oluşturduğu gürültü kirliliği, sabahın üçünde dahi kafa lambalarıyla tuvalete git gel yapan onlarca insan bize yeni kampçıların aslında şu felsefede olduklarını kanıtlıyordu: Kamp yapalım ama güvenli olsun (ne kadar çok kişi olursa o kadar az yırtıcı hayvan, sağlık problemi olursa anında müdahale, tamam dağ başı olsun ama normal arabamla da ulaşabileyim.), çadırda yatalım ama en fazla iki gece (konforumdan ancak bu kadar vaz geçebilirim), büyük bir ateş yakalım, yiyelim (mümkünse mangalda et, sucuk), içelim (keyfe göre alkollü veya alkolsüz), işimizin başına döndüğümüzde geçen hafta sonu doğa ile baş başa enfes bir kamp yaptım hepinize tavsiye ederim diye hava atalım.

Bütün bunlara hiç itirazım yok çünkü ben de yukarıda saydıklarımdan farksız bir felsefedeydim. İlk kampımı çocuklarla beraber (Babalar oğullar kampı) 2014 senesinde yaptığımıza göre bu işe başlayalı henüz 5 sene olmuş. Tabi 5 sene sürekli kamp yapan birisi için oldukça uzun bir zaman ama biz yılda maksimum iki kere kampa çıktığımızdan (hatta çoğu yıl sadece bir kez) geçen seneler bize kamp namına pek bir şey katmadı. Bu yıl eşimi de bu işe dahil etme hevesiyle büyük 4 kişilik bir çadır aldım. Yukarıda verdiğim Kızılcahamam örneğine onunla beraber gittik. Her ne kadar gece uyuyamasa da kamp yapmak ona da zevk verince Arnavutluk'a arabayla yaptığımız seyahatimizi hem gidişte hem de dönüşte ikiye bölüp iki kez de Yunanistan'da kamp yaparak bir sene içinde (2019) yaptığımız kamp sayısı rekorunu kırdık (şimdilik 3 ama belki sene sonuna kadar 4 yaparız).

Gelelim itirazıma. Dediğim gibi özellikle Türkiye'deki kampçıların büyük çoğunluğu konforlu kamp yanlıları. Bu yüzden de beklenti kamp alanlarındaki altyapının iyi olması. Altyapıdan kastım ise genel anlamıyla kamp yapılan alanın düzeni, temizliği, elektrik imkanı, tuvaletlerin yeterli sayıda ve temiz olması, güvenlik, duş, yiyecekleri ve bulaşıkları yıkamak için su imkanı. Tekrar edeyim; gerçek doğa aşığı kampçıları bu ihtiyaçların dışında tutuyorum. Onların özellikle bu olanaklara sahip yerlerden uzak durduklarına eminim ama bizim gibiler için bu saydığım altyapı hizmetleri kamp alanına verdiğimiz paranın değeri. Kızılcahamam'da gittiğimiz Şahinler Tabiat Parkı kamp alanı örneğin kamçılardan araba için 10 TL (kaç gün kaldığına bakmaksızın bir defalık) ve kişi başına da günlük 10 TL alıyor. 4 kişilik bir aile eğer 2 gece kalırsa toplam 90 TL ödüyor. Bizim gittiğimiz dönemde hem günübirlikçiler pikniğe gelmişti hem de oldukça yoğun bir kampçı kitlesi mevcuttu. Buna karşılık bütün alanda sadece 1 adet tuvalet (kadın ve erkekler için ayrı olmak üzere 4'er kabinden oluşuyordu, erkeklerde ayrıca 3 pisuar bulunuyordu) vardı. Ayrıca tuvaletlerin hemen dışında çift taraflı kullanılabilen toplamda 4 adet lavabonun bulunduğu açık mutfak vardı. Günün sonundaki durum içler acısıydı. Tuvaletler inaılmaz pis olduğu gibi, ne tuvalet kağıdı ne de sabun vardı. Lavabolar tıkanmışlar ve içleri ağzına kadar pis su dolmuştu. Zaten özellikle kadınların tarafındaki sırayı beklemek ayrı bir eziyetti. Bu durum Türkiye'deki birçok kamp yeri için değişmez özellik.



Peki iki kere ayrı kamp yerlerinde konakladığımız Yunanistan'da durum nasıldı? Öncelikle kaldığımız yerleri belirteyim. Hem giderken hem dönerken ilk amacımız mümkün olduğu kadar çok yol almak ve ertesi güne az yol bırakmaktı. İkinci amacımız ise deniz keyfini de yaşamak için deniz kıyısı kamplarını tercih etmekti. Bunlardan dolayı giderken Selanik'in dışındaki Akti Retzika'yı dönerken ise İpsala sınırına 50 km uzaklıktaki Alexandroupoli Belediyesi kamp alanını seçtik. İkisine de gitmeden önce rezervasyon yaptık zira oldukça yoğun bir sezondu. Zaten Alexandroupoli'de yer bulamadığımızdan çadırımızı deniz kıyısındaki voleybol sahasının yanına kurduk. Biri özel işletme diğeri belediye işletmesi ama her ikisinin de ortak özellikleri sanırım kamp kültürü. Yunanistan'da özellikle kamp yapanlarının sayısı inanılmaz fazla. Bunların bir kısmı çadırla bir kısmı ise karavanla kamp yapıyor. Bir kısmı belli ki uzun süreli (en az bir ay) bir kısmı ise hafta sonu kampçısı. Araçların plakalarından Türkiye'de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinden kampçının buralarda kaldığını anladık.

Yunanistan'daki kamp alanlarında her kampçıya ayrılmış yer belli. Hepsi doğal bariyerlerle (çalı, ağaç gibi) çevrelenmiş. Çadırı kuracağınız yer düz ve temiz. Her bir alana elektrik götürülmüş. Parasını ödemek kaydıyla kendi elektriğinizi uzatma kablosuyla alabiliyorsunuz. Bu özellikle şarj aletlerini ve buzluğunuzu eğer elektrikliyse takmak için çok işe yarıyor. Kamp yerinde market, restoran, bar gibi tesisler var. Deniz kıyısı olmalarına rağmen her özel alanın üstü yeterince gölge yapacak kadar ağaçla kaplı. Bunların dışında bence en önemli ve olmazsa olmaz kısmı tuvalet ve duşlardı. Her iki kamp yerinde de temizlik olarak çok başarılı, sabunu ve tuvalet kağıdı hiç eksik olmayan tuvaletler ve duşlar kamp alanının muhtelif yerlerinde yeterinden fazla mevcuttu. Ayrıca büyük evyelerden oluşan mutfaklar da cabasıydı. Fiyatlar özellikle Türk Lirasına çevrildiğinde daha tuzlu ama verdiğin paraya değiyor. Bence bizim kamp yerlerimizin de kampçılarımızın sayısındaki artışa paralel olarak gelişmesinde ve kamp kültürünü iyileştirmelerinde fayda var.

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


  • Instagram Sosyal Simge
  • Facebook Sosyal Simge
bottom of page