top of page
Yazarın fotoğrafıAttila Gursel

Hiç gitmeyenler için hafta sonu İzmir


Türkiye'nin birçoklarına göre en güzel şehri olan İzmir'i oğullarımız Kaan ve Ozan hala görmemişlerdi. Bu yüzden bir hafta sonunu İzmir'de geçirmeye karar verdik. Cuma gecesinden gittiğimiz İzmir'de Kordon'a yakın Talatpaşa Caddesinde bir ev kiraladık. Evin konumu arabamız olmadan dolaşabilmemiz için bize çok büyük kolaylık sağladı. Cumartesi günü kahvaltı için Kıbrıs Şehitleri caddesinin en sonuna yürüyüp Çelebi Unlu Mamuller fırınına gittik. Burası "Bomba Tatlısı" ile ünlü bir fırın. Önünde her daim sıra olan bu yerde çocukların seveceğini umduğum bomba ve bizim için de boyoz aldık. Bomba içi çikolata kaplı sıcak börek aslında. İnsan çok yerse şeker krizine girebilir. Kaan özellikle çok beğendi.



Kahvaltımızı ettikten sonra deniz kenarına inip Kordon boyu yürümeye başladık. Hava tahminimizden daha güzeldi. Güneşin etkisi denizden esen rüzgarla hissedilmiyordu ama günün sonunda benim ve Kaan'ın ensesi kızarmış ve acı vermeye başlamıştı. Kordon boyu 9 katlı estetik rezaleti bitişik nizam apartmanların arasında tek tük 2 katlı eski evlere rastlamak insanı bir parça sevindiriyordu. Bu evlerden birinde Ankara'mızdan aşina olduğumuz Tavacı Recep Usta Restoranına rastladık. Bir diğeri Yunan Konsolosluğu idi. Sahil boyunca balık tutmaya çalışanları, belediyenin bisikletlerine binenleri ve güzel havanın etkisiyle Kordon'da yürüyüş yapanları izleyerek Gündoğdu Meydanına vardık. Meydandaki Cumhuriyet Ağacı anıtı gerçekten çok etkileyici. Bu anıta sırtını verdiğinizde yine güzel iki katlı bir konak görüyorsunuz ki burası Atatürk Müzesi. Girişler ücretsiz. Müze binası 1875-1880 yıllarında halı tüccarı Takfor tarafından ev olarak yaptırılmış. 9 Eylül 1922'de Türk orduları İzmir'e girince sahibi tarafından terk edilmiş ve hazinenin mülkiyetine geçirilmiş. İzmir'e giren Türk ordusu burasını karargah olarak kullanmış. 17 Şubat 1923'te İzmir İktisat Kongresi toplandığında Atatürk şahsi çalışmalarını burada yürütmüş. Kongre bitiminde karargah bu binadan taşınmış ve hazine binayı Naim Bey'e otel olarak kullanmak üzere kiralamış. 13 Ekim 1926'da bina İzmir Belediyesi tarafından satın alınmış ve bazı yeni eşyalar da konularak Atatürk'e hediye edilmiş. Atatürk 1930-1934 yılları arasında İzmir'e her gelişinde hep bu evde kalmış. Müze küçük ama özellikle içindeki bazı eşyalar görmeye değer.

Toplantı salonunda ortada ahşap masa ve etrafında 12 adet Cosmos marka sandalye yer almakta. Salon duvarlarına dayalı 10 adet küçük boy maun sandalyelerin arkalıklarındaki çini plakalar üzerinde Shakespeare'in eserlerinden kimi sahneler canlandırılmış. Bu odanın dışında Çalışma Odası, Yatak Odası, Misafir Odası, Berber Odası, Yaver Odası, Bekleme-Kabul Odası, Kütüphane, Yemek Odası ve Banyo evin üst katında görülebilecek mekanlar. Bu odalardaki şömineler ve avizeler özellikle dikkat çekici. Binanın giriş katında ayrıca Atatürk'ün kullandığı bir kayık yukarı çıkan iki taraflı merdivenleri arasında sergilenmektedir. Yukarı çıkarken dev bir kristal ayna mekanı ferahlatmaktadır.









Atatürk müzesinden Cumhuriyet Meydanı'na doğru giderken görülmesi yerlerden biri de Arkas Sanat Merkezi. Fransız sanatçıların tablolarının ve heykellerinin yer aldığı bu mekan özellikle sık sık tema değiştirerek ziyaretçi sayısını yüksek tutmayı başarıyor. Biz oradayken güncel sergi post empresyonizm idi. Buraya da giriş tamamen ücretsiz.

Cumhuriyet Meydanı İzmir'in en büyük otelleriyle çevrelenmiş resmi törenlere de ev sahipliği yapan bir meydan. Buradan Konak Meydanına kadar yürüyüp sırasıyla tarihi Pasaport İskelesi ve Konak Pier'i (iskele) gördük. Konak Pier özellikle içindeki alışveriş merkezi, kafe, restoran ve sinemasıyla oldukça hareketliydi. Burada kahvelerimizi içip yay gibi mimarisiyle Atatürk caddesinin üstünden yaya geçişini sağlayan üst geçidi kullanıp Konak Meydanı'na ulaştık. Konak Meydanı İzmir Büyükşehir Belediyesinin de bulunduğu İzmir'in sembolü Saat Kulesi'ni, Hasan Tahsin İlk Kurşun Anıtı'nı ve Konak Camisini içeren bir açıklık.


Öğle yemeğini yemek için tarihi Kızlarağası Hanı'na gittik. İzmir için önemli yapılardan biri olan Kızlarağası Hanı'nın 1745 yılında tamamlandığı sanılmaktadır. Yapımı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte, yaptıran kişinin Kızlarağası Hacı Beşir Ağa olduğu bilinmektedir. Bu mekan renkli dükkanlarla dolu bedestenlere sahip. Hanın Bakır Bedesteni ve Çuha Bedesteni özellikle çok güzeldi. Bu bedestenlerden geçip hanın arka kısımlarına girince Mirkelam Hanı'nın içinde gizli kalmış bir lokanta bizi karşıladı. BZM Bizim Mutfak 1950'den beri dededen toruna lezzet üretmeye devam ediyor. Hem bulunduğu avlunun güzelliği hem de enfes yemekleri bizi mest etti. Yediğimiz ciğer sarma, kuzu tandır, Girit musakka buranın özel yemeklerinden ama burada ne yeseniz gerçekten lezzetli.


Akşama doğru yürüyerek İzmir Enternasyonel Fuarı'na ev sahpliği yapan Kültürpark'a gittik. Kültürpark hem çok büyük hem de çok hareketli ama bizim maalesef ufak bir ayak burkma sorunumuz vardı. Bu nedenle içinde geçip fazla oyalanmadan evin yolunu tuttuk.

Sadece hafta sonu değil her gün gece yarısına kadar canlı ve dopdolu olan Alsancak ve özellikle Kıbrıs Şehitleri Caddesi İzmir'e sayfiye havası veren bir cennet. İnsanlar dışarıda ya geziniyor, ya bira içip midye dolması yiyor ya da ara sokaklarda canlı müzik eşliğinde rakı balık yapıyor. Her yaşa ve zevke hitap eden bu alanda ne ararsanız var; bir yanda meyhane, bir yanda birahane, diğer yanda pub ya da kafe. Her damak zevkine göre restoran da burada. Özellikle kumrucular burada adım başı. Gece biz de Ozan'la yemek yemek için Alsancak'a gittik. Ayağı şişen keti ve Kaan evde kaldılar.

Pazar günü bu sefer kahvaltı için İzmir'in en bilindik pastanesi olan Sevinç Pastanesine gittik. Bu mekan 1957'den beri hizmet veriyor. Biz de talaş böreği ve çay ile kahvaltımızı yapıp güne başladık.

İzmir'in en iyi taraflarından biri yaygın toplu taşım ağı. Vapur, metro (İzban), tramvay, otobüs sizi istediğiniz yere rahatça götürüyor. Bizim Pazar günü için hedefimiz Urla'nın meşhur enginar festivaliydi. Urla'da oturan bir arkadaşımız tramvayla gittiğimiz Üçkuyular'dan bizi alıp Urla'ya götürdü. Festival ne kadar ünlüyse o kadar kalabalık oluyor. İğne atsan yere düşmez yollarda ve pazarda dolandık. Götürmesi zor olacağını düşündüğümden enginar almadık ama deniz börülcesi ve süt reçeli satın aldık. Bu kadar çok enginarı hayatımda hiç bir arada görmemiştim. Tezgahlarda ne ararsan var. Sıcak Nisan ayı sonu değilde sanki Temmuzun ortası gibi yakıyordu. Biraz turaladıktan ve alışveriş yaptıktan sonra arkadaşımızın evinde bolca gözleme, köfte ve meze yedik. Arabamız olmadığı için aslında çocukların çok fazla görmek istedikleri Selçuk Efes Harabelerini göremedik. Geldiğimiz şekilde tekrar eve dönüp İzmir gezimizi tamamladık.



34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • Instagram Sosyal Simge
  • Facebook Sosyal Simge
bottom of page