top of page
Yazarın fotoğrafıAttila Gursel

Üniversiteler Şehri Boston

Amerika seyahatimizin son durağı Boston şehriydi. Aslında bütün gezi burada yapılacak yıllık INTA (International Trademark Association) toplantısı sayesinde olmuştu. Bu toplantıya şirket olarak her sene düzenli katılım sağlıyorduk. Bu toplantılara dünyanın dört bir yanından 11.000'inin üzerinde marka vekili katılıyor ve iş görüşmeleri yapıyor. Anlayacağınız Boston'da 18-22 Mayıs tarihleri arasında hangi restorana otursanız, hangi cafede kahve içseniz, hangi köşeyi dönseniz boynunda katılımcı kartı asılı yabancılarla karşılaşmak işten değildi. Biz de şirket olarak bir sürü iş görüşmesi yaptığımızdan Boston şehrini ağız tadıyla dolaşmak pek mümkün olmadı. Eşlerimiz yine de bizden daha çok vakit bulup doğu kıyısındaki bu üniversiteler ve liman şehrini gezebildiler.

Boston Amerika'da gördüğümüz diğer iki şehir olan Washington D.C ve New York'a göre bende daha Avrupa vari bir izlenim yarattı. Washington kadar yayvan, büyük boşluklara sahip olmdığı gibi New York gibi sıkıştırılıp gökyüzüne doğru fırlamış bir şehir yapısına sahip değildi.


Kaldığımız otel Yotel Boston'dı. Bu otel aslında uzak doğunun minimalist kültürünü yansıtan bir mimariye sahip. Oda inanılmaz derecede küçük ama kısa bir seyahat için herşeyi barındırıyor. Yatak hastane yatakları gibi hareket edebiliyor. Gün boyu koltuk gibi kullanabilirken gece bir düğmeyle yatırıp konforlu bir yatak haline getirebiliyorsunuz. Odada dolap yok ama bolca askı ve çekmece var. Tuvalet, banyo ve lavabo odanın içinde sadece bir perde ve cam ile ayrılıyor. Ütü ve masası her odada sabit. Eğer gece ikiden önce kapınıza odamı temizlemeyin işareti asarsanız otelin barında ya da restoranında kullanabileceğiniz 10 dolar hesabınıza yatıyor. Biz buradan topladığımız paraları kahvaltı için kullandık. Kahvaltı konsepti de farklı. Otelin lobisinde KOMYUNITI diye bir barları var. Gece siparişinizi verip kaçta almak istediğinizi söyleyince kahvaltınız kese kağıdında sunuluyor. İster alıp dışarıda yiyin, isterseniz barda bir köşeye oturup e-postalarınızı okurken. Girişte bir de robot duruyor. Eğer resepsiyonda kimse kalmazsa şarj yerinden ayrılıp resepsiyona gidiyor. Soru sorup cevap alabiliyorsunuz. Resepsiyona görevli gelince tekrar yerine geçiyor. Otelin bir diğer özelliği de çatıdaki sky barı. Enfes bir manzarası var. Otelin bizim açımızdan tek sorunu girişte ütülemeye verdiğimiz ve ancak son gün alabildiğimiz gömleklerimiz oldu. Kuru temizleme hizmetini dışarıdan alıyorlar ve sanırım pek de iyi değil. Neyseki bu hizmet karşılığı bizden para almama nezaketini gösterdiler.

Dediğim gibi ben pek Boston'ı gezme fırsatı bulamadım. Sadece bir yarım günüm müsait oldu ve o gün de bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Yine de oğluma söz verdiğim Boston Celtics formasını almak için basketbol maçlarını oynadığı TD Garden spor salonuna gittim. Buraya yürüyerek otelden yaklaşık yarım saatte ulaştım ama tam ulaştığımda başlayan sağanak ve yol yapımı yüzünden yeri biraz karıştırdım. Birkaç kez aynı yerleri dolaştıktan sonra en sonunda alışveriş merkezi ve tren istasyonu olan TD Garden'ı buldum. Buradaki resmi dükkandan güzel bir Tatum forması ve ünlü Celtics logolu bir t-shirt aldım. Çıktığımda yağmur iyiden iyiye artmıştı. Ben de biraz merkeze doğru yürüyüp yağmurun dinmesini beklemek ve karnımı doyurmak için tanıdık Subway'e girdim. Biraz kendime gelip kuruyunca tekrardan yola koyulup Joy sokağı boyunca aşağı inip Boston Common ve Boston Public Garden parklarına ulaştım. Bu parklar yağmurun da etkisiyle yemyeşil ve tertemiz gözüktü gözüme. Hem parklardaki anıt ve yapılara bakarak hem de doğal güzelliklerin tadını çıkararak parklarda birz dolaştım. Parkın çıkışında ise gençliğimde çok popüler olan ve bir barda geçen Cheers dizisinin gerçek mekanına rastladım.

Commonwealth Caddesi Boston'ın en ünlü caddelerinden birisi. Bu bölgedeki dükkanlar oldukça lüks. Son durağım şehrin merkezinde yer alan Trinity Kilisesiydi. Bu kilise gerçekten Avrupadaki katedralleri anımsatacak kadar heybetli bir görüntüye sahip. Copley meydanının bir köşesinde bu kilise yer alırken diğer tarafta Old South Kilisesi bulunuyor. Akşam beşte Hilton'daki toplantımız için meydandan geri döndüm ve Boston merkezdeki birkaç saatlik turum da böylece sona erdi. Bütün rota için burayı tıklayabilirsiniz.

Boston'da kaldığımız müddetçe INTA toplantısına katılan dünyaca ünlü marka vekillik şirketleri her gece davetler düzenlediler. Bunlardan özellikle ikisi mekan olarak çok iyiydi. Aynı akşam olan partilerden ilki Harvard Boston Club'da diğeri ise Red Sox beyzbol takımının evi Fenway Park stadyumundaydı. İki yeri de bu vesile ile görmüş olduk. Harvard sanırım dünyanın en iyi üniversiteleri arasında oldukça yüksekte üçüncülüğe sahip. Bu üniversitenin özel kulübü de kendisi gibi çok kaliteli. 5 yıldızlı kategorisinde dünya platinyum kulüpleri arasına girmiş. Eşsiz bir salonda caz dinleyip içki içtik. Gecenin sonunu ise Red Sox takımının stadyumunda getirdik. Burada da bol bol dans edip bira içtik. Stadyumun girişindeki ve içindeki heykeller özellikle çok güzeldi.

Boston'dan ayrılmadan önceki son günümüzde ise kaldığımız bölgedeki Fan Pier Park'ı gezdik. Önce The Barking Crab'da enfes bir öğle yemeği yedik. Sonra da deniz kıyısı boyunca keyifli bir yürüyüş yaptık. Böylece Boston gezimiz de bitti.

Bu arada özellikle belirtmek isterim; Amerika gezimiz boyunca Uber hizmetini kullandık ve çok memnun kaldık. Hem gideceğin yer için ne kadar para ödeyeceğini önceden biliyorsun hem de arabalar ve şoförleri oldukça iyi.

20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • Instagram Sosyal Simge
  • Facebook Sosyal Simge
bottom of page